Nihâyet esas mesele olarak,
savaşları önlemek veyâ çıkması durumunda büyümeden sona erdirmek için
başta BM olmak üzere çeşitli teşkilâtlar meydana getirildi. Eğer kabûl edilen kâidelerin hilâfına hareket eden fiilî durumlar ortaya çıkarsa, bunların mes’ullerinin mahkeme edilmesi için
ihdâs edildi. Bunlar da, asla küçümsen-memesi gereken mühim adımlardı. Lâkin işin en mühim kısmı,
olandı. Pratikler, pek çok hâdisede menfaatler, ideolojik öncelikler; hâsılı, oldubitti durumların önünü açtı ve kâidelerin tutarlı bir şekilde işlemesine mâni oldu. Kâidelerin hayâta geçmesi için çok kuvvetli oydaşmaların olması asgarî bir şarttır. Bu da, çok defâ sağlanamayan bir durumdur. Nihâyetinde,
küresel siyâsetlerde hâlâ belirleyici olan kuvvet sıkletleridir
. Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrasında dünyâya daha fazla “özgürlük” geldiği düşüncesi bir yanılsamadır. Bu iddia kısmen ve bâzı yerler için doğru olsa bile, devletlerarası ilişkilerde daha belirleyici olan keyfîliklerin artışına yol açan tek taraflı bir
olduğu âşikârdır. Kore, Vietnam ve daha pek çok savaş, şöyle veyâ böyle kuvvetler dengesi içinde sona erdiriliyordu. Ama Soğuk Savaş’ın sona ermesi ortada denge bırakmadı. ABD liderliğindeki Batı’yı azgınlaştıran ve sağa sola saldırtan da bu oldu. İşleyişi ne kadar sorunlu da olsa uluslararası teşkilâtları açığa düşüren de aynı sebepti. Evet hâlâ ortada cismen bir uluslararası hukuk mevcût. Ama pratik düzlemde harekete geçirilmesi kuvvet sıkletlerinin menfaatine ve keyfî tercihlerine bağlı. Gazze meselesinde tam da bunu görüyorum.